Irak'ta bir çığlık : Al Baqiya fi Hayatek!

-
Aa
+
a
a
a

Independent gazetesi yazarı Robert Fisk, 23.09.2003 tarihinde Irak'tan yazdığı yazısında bugünlerde Irak’ta sıkça duyulan '”Al baqiya fi hayatek” yani “Kaybettiği hayatı, sizinki (-ne mal) olsun” gibi bir anlam ifade eden Arapça bir cümleye yer vermiş. Cenazelerin etrafındaki kalabalıklardan duyulan bu cümleye... Fisk'in yazısında bizzat gözlemleyerek aktardığı olaylar, manzaralar insanın yüreğinde derin yaralar açıyor.

 

Ahmet Kasım Hamid, Talip Hamtuş, Emir Elvan İbrahim... ve Amerika'nın kendilerini özgürleştirmek için geldiği Irak’ta birkaç ayda hayatını kaybetmiş, istatistiklere bile giremeyen en az 10.000 kişi ve işgalin bu havada devam etmesi neticesinde muhtemelen kaybedecek binlerce kişi...

Emir Elvan İbrahim'in cesedi kalbinde bir kurşunla, Fisk'in gittiği Yarmuk hastanesinin morgunda yer kalmadığı için bahçeye çıkarılmış çok sayıda cesetten biri. Dışarıda sıcaklık 45 derece. Emir, nişanlısı ile evlenmesine bir hafta kala kim vurduya gitmiş. Bir süre sonra, Emir gibi diğerlerini de tanımaya başlamış Fisk, gözyaşları içindeki yakınlarından. Kimlermiş anaları, babaları, çocukları... kaybettikleri hayatlarından geri kalanları.

 

“Genelde, çocukları görüyorum” diyor Fisk, “çığlık çığlığa ağlayan.. ve aileler, kimsenin umurunda olmadığı gözü yaşlı aileler...” Fisk, duyduğu “Al bakiya fi hayatek” in anlamını öğreniyor birinden... Ama kaybedilen hayatlar yerine konamıyor ki, ne denirse densin.

 

Fisk, 26 yaşındaki Hasan Ahmed'in hikayesini dinliyor yine bir gün. Kuzeni Sadık, genç adamın resmini gösteriyor. Hasan güler yüzlü bir çocuk. Babası, 5 yaşında İran-Irak savaşında ölmüş. Geçen Çarşamba, saat 3 sularında yolda yürürken biri -kim, niçin bilinmez- başına iki kurşun sıkıp öldürmüş. Yaşlı bir kadın, ağzında diş kalmamış Serhan Daoud, Bağdat morgunun kapısında öylece bekliyor... 19 yaşındaki oğlu Ahmed'in veya 27 yaşındaki oğlu Ali'nin silahla vurulup öldürüldüğünün haberini biraz önce almış, perişan. Morga koşmuş. İntikamdan bahsediyorlar fakat baba emin değil. Anne Serhan, ''Eskiden böyle cinayetler olmazdı, şimdi herkes silah taşıyor... lütfen bizim yaşadıklarımızı yazın” diyor Fisk'e. Biraz geçmeden, lağım çukuru yanındaki morga yeni cesetler getiriliyor. Aileler geliyor, aileler cenazeleri alıp gidiyor... Emir İbrahim'in ailesi, 30 yaşındaki inşaat işçisi oğullarını kimin vurduğunu biliyor. Amerikan yönetimi tarafından parası ödenen Irak polisine gitmişler, bildirmişler... Neticede ilgilenen de yok. İsyan ediyor Emir İbrahim'in amcası... “Cenazeyi ve ölü kağıdını vermek için bile 15.000 dinar isteniyor” diye. Bu meblağ, çoğu Iraklı için aylık gelire eşit.

 

“26 yaşındaki Fahad Makhtuf, Salı gecesi bıçaklanmış” diyor Fisk, çevre karakollarda hırsızlarca öldürülmüş 3 kişinin cesedinin olduğu haberini duyarken... Morgda çalışan biri Fisk'e 4 gün önce olanların en kötüsü olduğunu söylediği bir olayı anlatıyor. Bir düğünde, havaya silah atılırken Amerikalılar kalabalığa ateş açmış ve bir anne ve çocuğunu öldürmüşler. Şehir morgunun duvarlarında asılı duran resimlere gözü takılıyor Fisk'in... Resimler, resimler... kayıp resimleri.

 

Haber ajanslarının duyurmadığı acılar

 

Kindi hastanesinde de benzer hikayeler dinliyor Fisk. “Yağmacılar gelmiş” diyor bir adam. Babası bir fabrikada görevliymiş. Yağmacılara ateş açmış. Bir süre sonra Amerikan askerleri gelmiş ve babasını elinde silah olduğu için vurmuşlar. Geçenlerde de, Saad Muhammed Sultan'nın ölüsünü getirmişler. Saad işgal kuvvetlerinde tercümanmış. Musul'a İtalyan bir diplomat ile seyahat ederken, rastladıkları bir Amerikan konvoyun da bulanan bir asker tarafından vurularak öldürülmüş. O kadar basit. Konvoy sanki hiçbir şey olmamış gibi yoluna devam etmiş. Saad Muhammed 35 yaşında, evli ve iki çocuk babasıymış.

 

Morg civarında kümelenmiş kalabalık bir grup kızgın genç bekliyor, evinin önünde vurularak öldürülen Talip Homtuş'un cenazesini almak için... Bu arada Fisk'e laf atıyorlar:”Bilmelisiniz ki” diye bağırıyor bir genç, “biz Müslüman bir ülkeyiz ve Amerikalılar bizi Sünni ve Şii diye ayırmaya çalışıyor. Fakat burada iç savaş çıkmayacak. Amerikalılar buraya gelirken bir sürü sözler verdiler. Özgürlük, güvenlik ve demokrasi sözleri verdiler. Biz bu sözlerin hayali ile yaşadık. Ama şimdi... tek hayalimiz kendimizi Amerikalıların arasına karışıp patlatmak.”

 

İstatistiklere girmeyen, haber ajanslarının geçmediği binlerce sivil kayıplar... acılar ve isyan... derin bir isyan duygusu... Fisk'in ve diğer muhabirlerin aktardığı kaotik ortamda binlerce acılı ana, baba, eşler, çocuklar, kardeşler, akrabalar...

 

Türkiye'nin Irak’ta askeri olarak var olması gerektiğini ama bunun işgale destek anlamında olmaması gerektiğini, savaş öncesinde işgale destek vermemesinin doğru olduğunu ama bugünkü aşamada kendi güvenliğini dahi tehdit eder gelişmeler karşısında kuvvetli bir askeri varlıkla Irak’ta bulunması gerektiğini birkaç ay önce ifade etmiştim.

 

Fakat maalesef görünen o ki, Türkiye'nin bugünkü havada Irak'a asker göndermesi meselesi pek de işgale destek verme görüntüsünden kurtulamamış bir şekilde gündeme geliyor. Özellikle, istediğimiz kadar biz bu 8,5 milyar doları asker göndermek için almadık diyelim... BM kararı olmadan asker gönderilmesi bizi gerçekten bu hoş olmayan durumdan kurtarmaya yetmeyecek.

TBMM açıldığında bu 8,5 milyar dolarlık yardım kredisi hususunun çok tartışılacağını sanıyorum. Türkiye Cumhuriyeti tarihinde ilk defa (benim bildiğim) başka bir devletin dış politikalarına -Irak- uyma ve işbirliği yapma şartına bağlı bir krediyi kabul etmiş durumdayız. Bu hiç hoş değil. Bunun cümle dünyaya bu şekilde duyurulması ve kredinin dilimlerinin serbest bırakılma kriterlerinden biri olarak ilan edilmesi hiç ama hiç hoş değil.

 

Bu kredi meselesinin gündeme bile taşınmadan önce asker meselesine karar verilmesi daha doğruydu. Para peşin kırmızı meşin bir politika görüntüsü, Irak ile ilgili vereceğimiz nihai kararı ayrıca zora sokacaktır. Amerikan Kongresi açılır açılmaz “hemen krediyi kullanmak istiyorum” diye koşa koşa başvuru yapılmasını anlamak mümkün değil. Bence yapılan bu hatalı çıkış ve hatalı zamanlama, Türkiye Irak’a asker gönderse de, göndermese de değişik bakımlardan zarar verecektir.

 

Irak’ta bugüne kadar yaşananların sorumluluğuna ortak olan bir Türkiye görüntüsünden kesinlikle kaçınması gereken bizler bence, bu krediyi mevcut şartları ile kabul ederek oldukça hatalı bir zamanda, hatalı bir adım attık... Hem de çok hatalı... Hem de bu kredi anlaşmasını bugün, bu şartlarda yapmaya hiç ihtiyacımız yokken. Acelemiz neydi anlamak mümkün değil.

 

Sevgi ve saygılarımla,

 

Kudret Tamerler

 

25.09.2003